blog-post-image

Vücudumuz kendisine yabancı olan her türlü organizma ve kimyasal maddeye karşı kendini korumaya yönelik tepki göstermek üzere programlanmıştır. Buna göre, vücudumuzun bağışık sisteminin aşina olmadığı bir madde ile temasa geçmesi, bu maddenin vücuttan uzaklaştırılmasına yönelik mekanizmaları devreye sokar ve vücut içinde bir çatışma başlar. Bu mekanizmalar arasında önemli yer tutanlardan biri de antikor üretimidir.

Antikor Nedir?

Antikor (antibody) veya immünglobulin; doğada bulunan maddelerin veya canlılara ait hücrelerin üzerinde bulunan ve vücudumuz tarafından tanınan antijen ismindeki biyolojik maddeleri tanıyıp bağlanabilen karmaşık moleküllerdir. Buna göre, her bir antikor kendisiyle uyumlu bir antijene sahiptir ve sadece onu tanıyabilir. Başka bir deyişle, her bir antijene karşı ayrı ayrı antikor üretilir. Bu anlamda, vücudumuz doğada bulunan hemen her biyolojik maddeye karşı antikor üretebilme kapasitesine sahiptir.

Antikor üretimi oldukça karmaşık bir süreçtir. Çok çeşitli bağışlık hücreleri ve düzenleme mekanizmalarının kontrolü altında gerçekleşir. Buna göre, bağışlık sistemimiz bebeklikten itibaren gelişme süreci boyunca, vücuttaki tüm antijenleri öğrenir ve bunlara karşı bağışıklık yanıtı geliştirmez. Bunların dışında vücuda giren yabancı bir molekül ise hemen bağışlık sisteminin ön hattında yer alan makrofaj isimli hücreleri harekete geçirir. Antijenler, makrofajlar tarafından özel bir şekilde işlenen bu moleküllerden ayrıştırılır ve lenfositlere sunulur. Lenfositler ise antijene uyumlu olan bir antikor üretimini başlatarak vücuttaki yabancı moleküllerin antikorlarla bağlanmasını ve atılmasını temin eder.

Vücudumuzda tespit edilen 5 farklı antikor çeşidi bulunur. Bunlar immünglobulin (Ig) olarak isimlendirilir ve şekil ile fonksiyon bakımında ayrılır. Sırasıyla IgG, IgA, IgM, IgD ve IgE olarak isimlendirilir.

  • IgG kanda ve dokularda en fazla miktarda bulunan; anne sütüne ve anne karnındaki bebeğe geçebilen; hastalıklara karşı kalıcı bağışıklığı sağlayan antikor çeşididir. Aşı sonrası kanda yükselmesi beklenen antikor çeşidi IgG’dir. Aynı şekilde serum tedavisinde verilen antikordur.
  • IgA özellikle solunum yolları ile ağız ve sindirim sisteminin duvarlarında birikerek; dışarısı ile doğrudan temaslı bu dokularda zararlı etmenlerin vücuda girmesini önler.
  • IgM; zararlı etmenle ilk karşılaşma durumunda hızlıca üretilerek bağışıklık yanıtının oluşmasını sağlayan antikordur.
  • IgD; antikor üretimiyle görevli B lenfositlerin temel bileşenlerindendir.
  • IgE; parazit enfeksiyonlarına özel olarak üretilir. Bunun yanında, alerji yanıtının oluşmasından sorumlu temel antikor IgE’dir.
     

Antikor Ne İşe Yarar?

Vücudumuz doğal ve kazanılmış olmak üzere iki farklı bağışlılık sisteminden oluşur. Doğal bağışıklık elemanları; vücuda zarar verebilecek etmenlere karşı genel bir yanıt oluşturur ve benzer etmenlerle karşılaşıldığında aynı yanıtlarla karşılık verir. Bununla birlikte, kazanılmış bağışıklığın elemanları yabancı etmenlere karşı ayrıntılı analiz yaparak bir bağışıklık hafızası oluşturur. Bu sayede, benzer etmenler yeniden vücuda girdiğinde; kazanılmış bağışıklık önceden bildiği etmene daha etkili ve güçlü bir yanıt vererek vücudu korur. İşte antikorlar, kazanılmış bağışıklığı oluşturan faktörlerden biridir.
Kazanılmış bağışıklık sayesinde kişiler bazı hastalıklara sadece bir kez yakalanabilir veya belirli hastalıklarda geçici süre dayanıklılık kazanır. Benzer şekilde bu sistem sayesinde çeşitli hastalıklara karşı aşı geliştirilebilir. Zira antikor üretimi sayesinde, zararlı etmenlerin ikinci kez vücuda girmesi durumunda etmenler antikorlar tarafından imha edilir. Aşı geliştirme çalışmalarının nihai amacı da; zayıflatılmış mikroorganizmaların veya etmenlerin antijenler sayesinde, hastalık oluşturmadan vücutta antikor üretimini tetiklemektir.

Antikorların vücutta üstlendiği görevler şu şekilde özetlenebilir:

  • Antikorlar yardımıyla vücuttaki bağışıklık hücreleri, zararlı maddelere kolaylıkla bağlanarak onları imha edebilir veya uzaklaştırabilir.
  • Antikorlar antijenleri çepeçevre sararak zararlı maddelerin veya mikroorganizmaların etki göstermesine mani olur.
  • Kompleman sistemi gibi bağışıklık sisteminin hücre dışı elemanları antikorlar sayesinde mikroorganizmaların üzerine yapışarak öldürülmelerini sağlar.
  • IgA gibi özel antikor türevleri; ağız, mide-bağırsak duvarları, solunum yolları gibi dokularda yerleşerek zararlı etkenlerin daha vücuda girmeden tutulmasını ve atılmasını sağlar.
  • Gebelikte annenin ürettiği antikorlar; plasenta yoluyla bebeğin dolaşım sistemine geçerek; henüz bebekte gelişmeyen bağışıklık sistemi yerine hastalıklara karşı bebeği korur.
  • Gebeliktekine benzer şekilde, doğum sonrası anne sütü ile beslenen bebekler; anne sütüne geçen koruyucu antikorlar sayesinde; emzirme dönemi boyunca hastalıklara karşı korunur.

Hastalıklar ve Antikor İlişkisi

Antikorlar bağışıklık sisteminin hastalıklarla mücadele etmesinde önemli silahlarından biridir. Özellikle viral, bakteriyel ve paraziter enfeksiyonlarla mücadelede vücudun etkili bir şekilde, mikroorganizmalardan temizlenebilmesi doğru ve yeterli antikor cevabına bağlıdır. Buna paralel olarak, bağışıklık sisteminin antikor üretimini etkileyen çeşitli yetmezlik ve hastalıklarında; yeterli antikor üretilemediği için hastalıklara yatkınlık meydana gelir. Aynı şekilde, HIV enfeksiyonunun son evresi kabul edilen AIDS hastalığında da, antikor üretimi ciddi oranda bozulur ve bu durum fırsatçı enfeksiyonların gelişimine zemin hazırlar.
Bunların yanında, antikor üretiminin kendisi de doğrudan hastalık meydana getirebilir. Çeşitli koşullarda, vücudun yabancı maddelere karşı ürettiği antikorlar; antijenik benzerlik nedeniyle vücudun kendi antijenlerine bağlanabilir ve bu durum hastalık meydana getirebilir. Örneğin, boğaz enfeksiyonuna neden olan bazı bakterilerin antijenlerine karşı gelişen antikorlar, kalp hücrelerine veya böbrek hücrelerine bağlanabildiğinden; kişilerde boğaz enfeksiyonundan birkaç hafta sonra kalp problemleri veya böbrek sorunları oluşabilir.

Bir diğer sorun ise; vücudun sağlıklı gelişimi esnasında; vücudun kendi antijenlerini öğrenmekle yükümlü bağışıklık sisteminin, bu fonksiyonunu icra etmede problem yaşamasıdır. Buna göre, bazı hücreler vücudun kendi antijenlerini tehdit olarak algılayabilir ve vücudun kendisine antikor üretebilir. Otoimmün hastalık olarak da bilinen bu durumda, vücut kendisiyle savaş halindedir. Özellikle günümüzde sıklığı giderek artan eklem romatizması, Tip 1 diyabet, multipl skleroz, iltihaplı bağırsak hastalıkları gibi sağlık sorunları bu şekilde ortaya çıkar.

Bazı hastalıklar nedeniyle ise bağışıklık sistemi çok miktarda ve rastgele antikor üretiminde bulunur. Bunun sonucu olarak, fazla antikor yükü böbrek tarafından dışarı atılmaya çalışılır. Nihayetinde, böbrek yollarında tıkanma ve protein kaybı sonucunda vücutta böbrek hastalıkları ortaya çıkabilir.
Antikorlar nerelerde kullanılır?

Antikorların vücutta icra ettiği görevlerinin yanında tıpta çeşitli kullanım alanları bulunur. Bunlar şu şekilde özetlenebilir:

  • Tanı amacıyla çeşitli hastalıkların kan tetkiklerinde antikorlardan faydalanılır. Antikorlar deney tüplerine yerleştirilerek kandaki özel maddelerin izolasyonuna ve tespitine yardımcı olur. Kan tetkiklerinin önemli bir kısmı bu yolla yapılır.
  • Benzer şekilde çeşitli hastalıklarda vücutta yükselen antikor çeşitleri ve miktarı kan tetkikleri vasıtasıyla ölçülerek hastalık tanı ve takibi yapılır. Bunun içerisinde; hepatit tanısı ve takibi; enfeksiyonlar; çölyak, eklem romatizması veya lupus gibi otoimmün hastalıklar; bazı kanserlerin tiplendirilmesi ve takibi yer alır.
  • Vücuttaki antikor yanıtına göre hastalığın hala aktif olup olmadığı, geçirilip geçirilmediği veya bağışıklık yanıtının tamamlanıp tamamlanmadığı tespit edilebilir. Etkenle önceden karşılaşıldığı da yine bu serolojik testlerle anlaşılabilir.
  • Oluşan antikor miktarına bağlı olarak vücuttaki bağışıklık yanıtının gücü ve etkisi hakkında bilgi elde edilebilir. Buna göre yüksek titrede antikor yanıtı alındığında, vücudun etkene karşı güçlü bağışıklık yanıtı oluşturduğu anlaşılır.
  • Vücutta oluşan antikorlar özel yöntemlerle izole edilerek serum tedavisinde kullanılabilir. Buna göre, özellikle enfeksiyon hastalıklarında, kişilerin ürettiği antikorlar saflaştırılır ve başka hastaların kanlarına serum yoluyla verilerek hastalığın tedavisine çalışılır.
  • Son yıllarda kullanılan başka bir tedavi yöntemi monoklonal antikorlardır. Bu antikorlar, spesifik bir antijene yönelik olarak saflaştırılan biyolojik temelli ilaçlar olup çeşitli alerjik, romatolojik, otoimmün veya kanser gibi özel hastalıkların tedavisinde kullanılır.