Günümüzde demansın ilerleyen yaşla oluşan kaçınılmaz bir son olmadığı ve kısmen de olsa tedavi edilebilir bir durum olduğunun anlaşılması Alzheimer Hastalığı’na (AH) olan bakış açısını değiştirdi. Ancak önce AH’ın doğru tanısının yapılması ve normal yaşlanmanın özelliği olan bellek değişikliklerinin AH’dan ayrılması gerektiği vurgulanıyor.AH, bellek ve bilişsel işlevlerde günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayacak derecede kronik ve ilerleyici kayıpla karakterizedir. AH yaşamın orta ve ileri evrelerinde ortaya çıkar ve 50 yaş altında görülmesi pek nadirdir. AH’nın görülme sıklığı yaşla birlikte artar, 65 yaşında gözülme sıklığı yüzde 5’lerdeyken, 60 yaş üstünde yüzde 30’a çıkar. AH’nın oluşum mekanizması tam bilinmemekle beraber, kalıtsal faktörler, düşük sosyokültürel düzey, kafa travması gibi nedenler üzerinde durulmakta, östrojen hormonu ve nonsteroid grubu ilaçlar kullanmanın AH’ı önlediğine dair kanıtlar bulunmaktadır.
Lisan bozukluğu ilk bulgudur, uzak bellek geç evrelere dek korunun. Yakın bellekteki bozulma yeni bilgilerin kaydedilmesindeki güçlükle kendini gösterir. Problem çözme yeteneği kaybolur, AH’nın 10 temel klinik özelliği şunlardır.
Hafıza kaybının gizlenmeye çalışılması, amaçsız gezinmeler, eşya kaybetme ya da saklamalar, uygunsuz cinsel davranışlar, soruları tekrarlama, takip etmeler ya da edildiğine dair yersiz şüpheler, uyku ve beslenme problemleri.
İlk adım, hasta ve yakınlarıyla detaylı bir görüşme yapılarak, hastalık öyküsünün alınması, detaylı bir fizik ve nörolojik muayene yapılmasıdır. Muayene sırasında kısa süreli hafızayı ölçen standart testler yapılır. AH ile karışan diğer tıbbi durumları ayırd edebilmek için biyokimyasal testler, hormon testleri, karaciğer fonksiyonları incelenir, B12 vitamin düzeyi bakılır. AH, depresif duygu durumu ile çok sık karıştırıldığından gereğinde psikometrik testler yapılmalıdır. AH tanısını desteklemek için Bilgsayarlı Tomografi ve Manyetik Rezonans Görüntüleme gibi yöntemlerle bazı özgün bulguları aranır.
AH’da klinik tabloyu oluşturan nedenler hala aydınlatılabilmiş değilse de, bir şekilde beyinde hücreler arası ilişkiyi sağlayan “Asetilkolin” adlı maddenin azaldığı kesin olarak biliniyor. AH tedavisinde eksik olan bu maddeyi yerine koyan ilaçlar kullanılıyor. Bu ilaçlar ülkemizde de bulunuyor. Bu ilaçlarla yapılan uzun süreli çalışmalarda hastalığın ilerlemesinin durdurulduğu, toplumsal uyumu bozan davranış problemlerinin de önemli ölçüde gerilediği gösterilmiş.Yerine koyma tedavisinin, yanısıra, hastalara koruyucu tedavi olarak beynin oksijen kullanımını arttırıcı ilaçlar, nonstereoid antienflamatuar grubu ilaçlar, A, E ve C vitaminleri de öneriliyor
AH ile ilgili çalışmaların sonunda hastalığı tam olarak geriye döndürmek mümkün olmadı. Ancak ilerleme hızının durdurmak mümkün. Bu tedavilerin, özellikle hasta yakınları için de büyük bir problem yaratan davranış problemlerini de düzelttiği ve günlük yaşam aktivitelerini düzelttiği göz önüne alınırsa şu anda AH’ tedavisinde ilerleme kaydedildiği gözleniyor. AH’da temel nokta hastalığı sinsi başladığı dönemde tanıyıp, etkin tedaviye bir an önce başlamak. Böylece hasta ve yakınlarına daha mutlu bir yaşam sunmanın yanısıra ülke ve aile ekonominisine binen yük de azalacaktır.