Aft, ağız mukozasının herhangi bir yerinde değişik boyut ve görünümde olabilen aft, bazen mukoza epiteli denen ağız içindeki nemli örtüyü bazen de daha derin dokulara ulaşarak lezyonlar oluşturan bir çeşit oral ülserdir. Çoğu zaman yanak ve dudağın ağız içindeki kısmında, dil üzerinde, damakta ya da diş eti üzerinde görülen aft, oval ya da yuvarlak şekilli, sarı, beyaz, gri renkli, kenarları kızarık görünüme sahiptir. Yarattığı hassasiyet ve acı hissinden dolayı kişinin gülümsemesine, yemek yemesine, sıvı alımına, konuşmasına ve hatta tükürüğünü kontrol etmesine engel teşkil edebilecek boyutta olabilir. Toplumda sıklıkla görülen aft; genetik, immünolojik, hematolojik ve mikrobiyolojik sebeplerden ortaya çıkabilir.
Halk arasında ağız yarası olarak da bilinen aft, toplumun %20'sinde görülen, acı, kaşıntı ve yanmaya sebep olan oral ülserdir. Yanak ısırması, sert diş fırçalama, ağız içinin sıcak besinlerden dolayı yanması, ortodontik tedavide kullanılan diş telleri, vitamin eksikliği, enfeksiyon ve bir sistemik hastalığın bulgusu olarak da ortaya çıkabilir. Çoğunlukla ağız içinde pamuksu bir görünüme sahip olan aftlar değerlendirilirken kişinin yaşı, yaranın ağız içindeki konumu, şekli, sayısı, seyri ve varlığının süresi, ağrılı olup olmadığı ve diğer detaylı öyküsü önem kazanır. Çoğunlukla görülen, formu düzensiz aralıklarla tekrarlayan ve kendi kendine iki üç hafta içinde iyileşerek yok olan, akut ağrılı aftöz ülserlerdir. Genellikle tek olarak görülseler de aynı anda farklı bölgelerde birden çok da görülebilir. Bazı durumlarda biri iyileşirken, bir diğeri oluşur. Aft oluşumunu tetikleyen ve seyrini kötüleştiren faktörler saptanmış olsa da nedeni tam olarak saptanamamıştır. Aftlar boyutlarına göre üç ana grupta incelenir:
Rekürran Aftöz Ülser olarak tanımlanan tekrarlayan aftlar ağız mukozasının herhangi bir bölgesinde ortaya çıkan, kızarık kenarlara sahip, kirli beyaz renkte, oval şekilli, keskin kenarlı, belirgin şekilli tipte görülür. Bir yıl içinde 3 ve daha fazla aft oluşumu, rekürran aftöz olarak tanımlanır. Pek çok hastalıkta olduğu gibi özellikle bağışıklık sisteminin zayıf düşmesi ağız içi aftların oluşumunda da etkilidir. Çoğu zaman sebebi olmayan bu tip aftlar bazı durumlarda, genetik faktörler, ilaç yan etkileri, duygusal stres ve maruz kalınan travmalar sonucunda da oluşabilir. Gebelik döneminde artış gösterebilir. Demir, fosfat, çinko, ve, B1, B2, B6, B12, C vitamini eksikliği, %20 oranında bu tip aftların oluşmasına sebep olabilir. Miyelodisplastik sendromlar olarak bilinen kemik iliği hastalıklarında, malabsorbsiyon denen ince bağırsak hastalıklarında, nötropeni, çölyak hastalığı, lupus ve reiter hastalıklarında aftöz ülser görülebilir. Ayrıca bağışıklık sistemini çökerten HIV, behçet hastalığı ve bazı kanser türlerinin de bulgularından biridir. 4 ile 6 hafta arasında iyileşmeyen şüpheli aftöz ülserlere, hekim tarafından uygun bulunduğunda, biyopsi yapılabilir. Genel olarak tedavisinde, antiinflamatuvar gargara ve ağız pomadları uygulanır. Hastanın ve hastalığın durumuna göre farklı ilaçlar uygulanabilir. Ortaya çıkmasında etkili olan faktörlerden uzak durulması önerilir.
Bunun yanında aft olmayan oral ülserler de mevcuttur. Aft ile karıştırılmaması gereken bu ağız içi yaraları genellikle ısırık, yiyecekleri kırık dişler, diğer mukoza travmaları sonucunda ve pek çok farklı hastalığın belirtisi olarak da görülebilir. Vincent hastalığı, Noma, el ayak ağız hastalığı, sfiliz, tüberküloz, HSV, VZV, Hepangina gibi virüs ve bakterilerin oluşturduğu enfeksiyonlar, ilaç kullanımına bağlı lezyonlar ve mukozit gibi daha pek çok sebep de aft ile karıştırılabilir.
Toplumun %20'sine görülen aft, genellikle rekürran aftöz, yani tekrarlayan aftlardan oluşur. Tekrarlayıcı ve ağrılı bir oral mukoza hastalığı olan aft, çoğunlukla sosyoekonomik düzeyi yüksek kişilerde ve erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülür. Genetik yatkınlığın yanı sıra travma, stres ve kaygı bozuklukları, sigara kullanımı, tütün çiğneme, premenstrüel dönem, ilaç kullanımı, folik asit, B12, demir ve çinko gibi vitamin eksiklikleri, bağışıklık sisteminin zayıf olduğu hastalık dönemleri, hormonal değişiklikler, sirke, turşu, tuzlu ve baharatlı yiyeceklerin tüketilmesi, diş macunu içeriğindeki sodyum lauryl sülfat adlı köpük artırıcı madde, sistemik hastalıklar ve alerji gibi pek çok faktör aft oluşumuna sebep olabilir.
Ağız içi yaralar olarak bilinen oral aftlar ya da ağız ülserleri bazı durumlarda oluşmadan önce ağız içinde karıncalanma ve kızarıklık ile kendini hissettirir. Herhangi bir tedavi uygulanmadığında 1-2 hafta içinde kendiliğinden geçer. Ancak ağrılı olduğu için kişinin hayat kalitesini düşürebilir. Bu gibi durumlarda sıcak, asitli ve yakıcı nitelikte olan tahriş edici gıdalardan kaçınılmalıdır. Yemek tüketimi sonrasında oksijenli su ile aftın olduğu bölge temizlenerek gıda artıklarının bölgeden uzaklaştırılması sağlanabilir. Tuzlu su ya da karbonatlı su ile ağzı çalkalamak, diş macunu seçerken sodyum lauryl sülfat içermeyen ürünleri tercih etmek fayda sağlayabilir. Ancak uzun dönemde aft oluşumunu engellemek için sigarayı bırakmak, düzenli ve dengeli beslenmek, çok sıcak içeceklerden uzak durmak faydalı olabilir.
Tekrarlayan aftöz ülserlerin tedavisi çoğunlukla ampiriktir ve 4 ana hedefi bulunmaktadır. Bunlar aftın iyileşmesini hızlandırmak ve oluşmuş lezyonları azaltmak, afttan kaynaklanan ağrı ve acıyı azaltmak, hastanın diyetinin belirlenmesi ve hastalığın tekrarlamasını önlemektir. Genel olarak kızarmış ekmek, fındık gibi sert gıdaların ve asitli içeceklerin yanı sıra tuzlu ve acı besinlerden uzak durmak, gazlı içecek ve alkol tüketimini azaltmak önerilir. Topikal tedavi, yani yüzeye uygulanarak yapılan tedavi seçenekleri ucuz ve etkili olduğu için tercih edilir. Bu yüzden tedavi genellikle acıyı azaltmak için kullanılan anestezik kremler, topikal jeller, antiseptik özelliği bulunan ağız içi gargara, pomad kullanımı uzman hekim tarafından önerilir. Bir diğer tedavi yöntemi olan sistemik tedavi seçenekleriyle de hastanın sistemik incelemesinin yapılır ve var ise aft oluşumuna neden olan faktör aranır. Aftın hematolojik eksikliklerden kaynaklandığı düşünülüyor ise laboratuvar testleri ile tam kan sayımı, folat ve B12 vitamini düzeyleri hekim tarafından incelenir. Gerekli görüldüğü durumlarda çinko sülfat, siyanokobalamin, B12 vitamini desteği sağlanabilir. Sık ve şiddetli seyreden aftlarda sistemik immünsüpresif ilaçlar da uygulanabilir. Multidisipliner bir yaklaşım ile yaklaşılan aftlarda, hastalar tanı ve tedavi seçenekleri için mutlaka deri ve cilt hastalıkları uzmanına başvurmalıdır. Kesin tanı konduktan sonra aft türüne göre farklı tedaviler uygulanabilir. Sağlıklı bir yaşam için düzenli aralıklarla kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.